Engin Ardıç: “Atatürk büstü ve Ayetullah maketi yürütenler aynı kafa”

Engin Ardıç: “Atatürk büstü ve Ayetullah maketi yürütenler aynı kafa”

Arabaya biiin!

Ne yapıyorlardı biliyor musunuz? Bir yerlerden bir Atatürk büstü bulup arabaya bindiriyorlardı. Sonra araba “Şişli’deki evden”kalkıyor, Dolmabahçe’ye gidiyordu.:-)

humeyniArabanın üstü açıktı tabii, büstün herkes tarafından görülmesi gerekiyordu.

Lakin 1919 model araba bulunamadığı için, gençliğimizin gözde otomobili, “direksiz” tabir edilen 1965 model bir Chevrolet Impala kullanılıyordu!
Eh, o da eski sayılırdı canım, mesele eski araba bulmaksa…

Lakin Atatürk’ün Şişli’deki evden Dolmabahçe’ye özel arabayla mı (eski deyimle “hususi”) yoksa taksiyle mi (yeni lumpen deyimiyle “ticari taksi”) gittiği bilinemiyordu. Atatürk Büyük Nutuk’una “19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktım” diye başlamıştı, “Şişli’den falanca arabaya bindim” diye başlamamıştı ki…ardic

Herhalde tramvaya binecek de değildi.

Büstü bir taksiye bindirmeye kalksalar bu sefer de “ben karşının taksisiyim abi, tarif edin gidelim”cümlesiyle karşılaşma tehlikesi vardı.

Buradan da, ikinci mesele olan “güzergâh” meselesi çıkıyordu: Acaba Atatürk hangi yolu izlemişti?

Şişli’den Dolmabahçe’ye Harbiye-Elmadağ-Taksim üzerinden mi gitmişti?

Yoksa Osmanbey-Pangaltı-Harbiye’den bayır aşağı mı sapmış, Dolmabahçe’ye Gazhane üzerinden mi çıkmıştı?

Peki, Şişli’den Mecidiyeköy-Zincirlikuyu ya da daha kestirmeden Kışlaönü-Yıldız-Beşiktaş tarikiyle gitmiş olamaz mıydı?

Açıklığa kavuşturulamadı.

Sonra işi büyüttüler: Atatürk’ün Dolmabahçe’den Bandırma vapuruna, daha doğrusu kendisini vapura götürecek olan kayığa binmeden önce bu müsamereyi alkışlayacak “postalcı gazetelere” bir şeyler söylemesi gerekiyordu ama büst konuşamazdı ki…

Bunun üzerine, Devlet Tiyatroları mı, Şehir Tiyatroları mı bir yerlerden bir memur sanatçı buldular. Bu çocuğa Atatürk’ün Osmanlı üniformasını giydirdiler. (Aslında “cumhuriyet mareşali” üniformasını giydirmek isterlerdi tabii ama bu 1965 model arabadan bile daha gülünç olacaktı.)

Ve çocuk, Atatürk olarak demecini patlattı: “Samsun’a şeriatçılarla savaşmaya gidiyorum!”

Biz onun Samsun’a Yunan ordusuyla savaşmaya gittiğini sanırdık, tarihi bir yanılgı da böylece düzeltilmiş oldu.

Bunu gerine gerine haber yapan gazeteler, şimdi İran devriminin yıldönümünde Ayetullah Humeyni posterinin, daha doğrusu karton maketinin uçaktan indirilmesiyle kafa buluyorlar…

Oysa kafa aynı kafadır.

humeyni      humeyni2

ata1     ata2

Çemişgezek’in düşman işgalinden kurtulmasının bilmemkaçıncı yıldönümü şenliklerinde “Ermeni çeteci oynayacak adam aramanın”, kasabanın biçki-dikiş okulundan bir kızı bayrağa sarıp zincirlerle direğe bağlamanın ve sonra da onu “temsili milis kuvvetlerinin” kurtarmasının, Ayetullah Humeyni’nin suretini Air France uçağından indirmekten farkı yoktur. (Üstelik hır çıkıyor, kasaba gençlerinden hiçbiri Ermeni rolünü oynamak istemiyor, hani “askercilik” oyununda her çocuğun general oynamak istemesi gibi.)

Pardon, Air France dedim, “kefere tayyaresi” diye onu istememişler, Islamic Republic of Iran uçağı kullanmışlar. Eh, Kemalist kankaları tarihi saptırıyorlar da, İranlı kardeşlerimiz azıcık saptırmayacaklar mı canım?

Bizim faşistler darbe planlarında başarılı olsalardı da istedikleri gibi NATO’dan çıkıp Türkiye-İran ittifakını kursaydık ne güzel “ortak müsamereler” düzenlerdik! Ama Atatürk’e “şeriatçılarla savaşmaya gidiyorum” dedirtmeyeceksin, üç günde papaz oluruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir