BM artık bu etnik kıyıma dur demeli

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ''Suriye'de kimyasalın müeyyidesi olmadığı için şimdi varil bombaları kullanılıyor. BM’nin artık bu etnik kıyıma bir 'dur' demesi lazım" dedi.

BM artık bu etnik kıyıma dur demeli

ADANA

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Cenevre-2 Konferansı'na ilişkin, "Eğer samimi olunursa gerektiğinde müeyyide uygulanan bir durum olursa ve Suriye geçici yönetimi kurulacak karar alınırsa başarılı olunur" dedi.

Davutoğlu, Adana Hilton Oteli'nde düzenlenen 6. Büyükelçiler Konferansı'nın kapanışında diplomasi muhabirleriyle bir araya gelerek değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı. Büyükelçiler Konferansı’nın artık gelenekselleştiğini ve her sene yeni bir boyut kazandığını belirten Davutoğlu, bu yıl 42 oturuma 11 bakanın katıldığını anlattı. Bakanların sunum yapmasının bazılarına aykırıymış gibi geldiğini söyleyen Davutoğlu, diplomasinin tüm bakanlıkların katkıda bulunduğu bir faaliyet olduğunu ve ancak yılda bir kez bir araya gelinebildiğini vurguladı.

Bu yıl Şanlıurfa'da gerçekleştirilen Suriye'ye Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı'nı da katarak, konferansı bir bölge faaliyetine dönüştürdüklerini ifade eden Davutoğlu, gelecek seneki programın Çanakkale’de olacağı ve daha uzun süreceği bilgisini verdi.

Suriye konusunda ise Paris toplantısından sonra çalışmalara büyük ivme kazandırdıklarını dile getiren Davutoğlu, tarafların da haftayı diplomatik manevralarla geçirdiğini hatırlattı.

Paris'teki toplantıda Cenevre için, süreç öncesi ve sonrasında ne yapılacağına ilişkin eylem planı yapılması teklifinde bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, son bir haftada hemen hemen her gün telefon trafiği yaşandığını belirtti. Bu arada, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sektereteri Ban ki-mun'a yazdığı cevabi mektupta katılacaklarını ancak sadece terörle mücadele konusunun ele alınmasını istediğini hatırlatan Ahmet Davutoğlu, bu tutumun Cenevre-1’in ruhuna tamamen aykırı olduğunun altını çizdi.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin yaptıkları telefon görüşmesinin ardından açıklama yaparak, Cenevre-1 Konferansı’nın esasının bir geçiş yönetimi olması gerektiğini tekrar vurguladığını aktaran Davutoğlu, aksi durumun kabul edilmesinin mümkün olmadığını anlattı. "Rusya ve İran gibi taraflar, aylardır rejimin Cenevre’ye katılmak istediğini ama muhalefetin derli toplu olmadığını ve karar alamadığını söylüyorlardı" diyen Davutoğlu, Cenevre-2 ‘nin gündemini saptırmaya çalışan tarafın Suriye rejimi olduğunu vurguladı.

Muhalefetin katılma kararını büyük bir çoğunlukla aldığını dile getiren Davutoğlu, kendisinin de bu kararın alınması için diğer dost ülkelerle etkili bir çalışma yürüttüğünü kaydetti. Davutoğlu, "Bu muhalefet açısından büyük bir başarıdır ve onlara sizin aracılığınızla tebriklerimi sunmak istiyorum" dedi.

Suriye'de bir anda hayatların değiştiğini söyleyen Davutoğlu, Harran konteynerkentte bir araya gelme fırsatı bulduğu çocukların normal bir hayat özlemi içinde olduğunu farkettiğini ve bu nedenle Şanlıurfa Valisine, bu çocuklardan yetim olanların Ankara'da kendi ailesinin de bulunduğu bir ortamda ağırlanması için hazırlıklar yapması yönünde talimat verdiğini anlattı.

Davutoğlu, Cenevre-2 Konferansı'ndan Türkiye’nin beklentisinin sorulması üzerine, en önemli beklentinin psikolojik ortamın değişmesi olduğunu vurguladı.

"Rejim, askeri çözümden yana"

Davutoğlu, "Bir tarafta Suriye, karşıda hangi muhalefet varsa otursun şeklinde eğilimler oldu, biz buna şiddetle karşı çıktık. Bu tablo rejimi konsolide ederken, muhalefeti parçalı bir görünüme sokar" diye konuştu. Bir tarafta Suriye ordusu ve diğer tarafta Suriye rejimi ve rejim ordusunun olacağını söyleyen Davutoğlu, herkesin Suriye adına oturmuş olacağını ve tercihlerin de net olacağını ifade etti. Davutoğlu, Suriye'nin geleceği açısından da oluştuğu söylenen de facto bölgelerin temsilcilerinin olmayacağını kaydetti.

"Rejim ile El Kaide ve IŞİD arasında gizli ilişki var"

Rejimin henüz Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) kontrolündeki hiçbir yere saldırıda bulunmadığını belirten Davutoğlu, "Rejim ile El Kaide ve IŞİD arasında gizli bir işbirliği var. Önce rejim vuruyor, muhalefetin zayıfladığı anda IŞİD giriyor. Cenevre, bu durumları yok edecek. Faydası büyük ama netice alınıp alınmayacağını zaman gösterecek" ifadelerini kullandı.

Suriye'deki durumun komşu ülke olması sebebiyle Türkiye'ye etkisinin ne olacağı yönündeki bir soruya karşılık Davutoğlu, şunları söyledi:

"Suriye'deki her türlü istikrarsızlık bizi etkiler. Onun için biz rejim kuzeyde kontrolü kaybettikten sonra burada ÖSO ve bağlı grupların kontrolü sağlamasında fayda görüyoruz. Türkiye'nin teröre destek verdiği gibi argümanlar tamamiyle Türkiye'nin manipülasyonuna dayalıdır. Türkiye, El Kaide ile mücadele ediyor. Rejim orada El Kaide’yi terk etti. Sınırdaki gelişmeleri çok dikkatli takip ediyoruz."

BM'nin artık bu etnik kıyıma 'dur' demesi lazım"

Müeyyidelerin hangi çerçevede olabileceği yönündeki bir soruya ilişkin olarak, "Dünyanın hiçbir yerinde bu çapta bir çatışma olup da bir barış gücü ya da çatışmaları durduracak BM mevcudiyetinin olmadığı başka bir ülke yoktur" yanıtını veren Davutoğlu, Cenevre'de bir anlaşma sağlanması halinde bunun denetimi ve gözetimi için alana BM mevcudiyetinin girmesi gerektiğini belirtti. Davutoğlu, "Müeyyidededen kastım bir anlaşma sağlanıp birisi bunu ihlal ettiğinde onun karşılığı olacak ki ihlal etmesin. Kimyasalın müeyyidesi olmadığı için şimdi varil bombaları kullanılıyor. BM’nin artık bu etnik kıyıma bir 'dur' demesi lazım" diye konuştu.

PYD'nin tavrına yönelik değerlendirmede bulunan Bakan Davutoğlu, Salih Müslim'in Türkiye ziyaretinde kendisine muhalefette etkin rol alması için teşviklerde bulunduklarını ve "Muhalefetseniz konuşun ve içine girin; değilseniz, onu da açık söyleyin ki biz bilelim" dediklerini aktardı.

Türkiye'nin kapılarının Suriye'deki hiçbir gruba kapalı olmadığını ancak PYD'nin özellikle kimyasal kullanımından sonra rejimin daha da güçlendiğini düşünüp onların saldırıları içinde organik bir şekilde yer aldığını anlatan Davutoğlu, kendilerinin de sadece Kürtlerin de mutlaka muhalefette yer alması gerektiğinin altını çizdiklerini kaydetti. Davutoğlu, "Eğer tercihini net yapmış olsaydı PYD şu anda Cenevre’ye muhalefet olarak giderdi. Fakat PYD rejimle işbirliğinin kendileri için daha faydalı olacağını düşündü ki rejimle görüştüler" şeklinde konuştu.

"Birkaç ay sonra Türkiye'de taşlar çok sağlam bir şekilde yerine oturur"

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi üzerinden inşa edilen boru hattına iliştin süreci değerlendiren Davutoğlu, bu tür büyük projelerin çok sabır istediğini ve arzularının merkezi hükümet ile bölgesel yönetimin kendi arasında anlaşmaları olduğunu vurguladı.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye'nin kendisi üzerinden geçen hiçbir enerji projesinin yavaşlamasını istemeyeceğini ve her türlü adıma destek olacağını dile getirdi. Davutoğlu, Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin olarak da süreçte kritik eşiklerin her zaman olduğunu ve son birkaç aya bakıldığında genel seyirde çok ümitli bir değişim yaşandığını belirtti. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Türkiye’ye yapacağı ziyareti hatırlatan Davutoğlu, müzakerelerin teknik seyrinde de bir hazırlık olduğunu vurguladı.

İlk olarak 23 ve 24. fasılların geleceğini, vize serbestisi anlaşmasında ve Kıbrıs konusunda adımlar atıldığını ifade eden Davutoğlu, "Bu ortamda Türkiye gibi sağlam bir ekonomiyle büyük projelerle bize geliyorlar. Böyle bir ortamda Türkiye’yi sekteye uğratmak kime fayda verir" dedi.

AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve kendisinin Avrupalı bakanlarla sürekli temas halinde olduğunu açıklayan Davutoğlu, hiç kimsede de olağanüstü bir kriz beklentisi olmadığını dile getirdi. Gelecek 15 günlük takvimde Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle en üst düzeyde görüşmeler yapacağını belirten Davutoğlu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) dahil her konuyu görüşmeye hazır olduklarını söyledi. Eğer AB standartlarına aykırı bir şey varsa bunu dinleyeceklerini ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Yargı bağımsızlığı esastır ama yürütmenin siyasal politikaları arasında bir çizgi vardır. Yürütme de kendi politikasını geliştirme yetkisine sahiptir. HSYK gibi yapılar da nihai kertede yargı üzerine başka bir baskı oluşturacak bir mekanizma haline dönüşemez. Kimse politik düzeyden şüphe etmemelidir. Yeter ki o görüş ve eleştiriler AB standartları ve normlarına dayansın, Türkiye'nin iç düzenlemeleriyle ilgili dışlayıcı bir tavır takınılmasın. AB’ye de şunu deriz 'hemen 23. ve 24. fasılları açın müzakere edelim'. Uygulama neyse hep beraber bunu gerçekleştirelim. Burada demokratik standartlardan hiçbir şekilde geri adım atmayız.

Yargının yürütme erkine ilişkin politkalarına müdahale edecek şekilde var olan uygulamaları düzeltmek de insan hakları bağlamında bir sorumluluktur. Sadece HSYK bağlamında ele almamak lazım. Bütün bu yargı süreçlerinin gözden geçirilmesi çalışmaları var. Birkaç ay sonra Türkiye'de taşlar çok sağlam bir şekilde yerine oturur. Bunlar seçim manipülasyonlarıdır."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir