Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı Rize’de yaptığı konuşmasında, ana dilini “ananın dili” olarak tanımladı.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı Rize'de katıldığı “Geleceğimize Yatırım, Türkiye'ye Yatırım” Rize Buluşması'nda bir konuşma yaptı. Yazıcı konuşmasında, Rize'nin yerel gündeminin yanı sıra AK Parti'nin hükümet anlayışı, çözüm süreci ve anayasa değişikliği çalışmalarından bahsetti.
Yazıcı, tüm çalışmalarında insan odakları projeler geliştirdiklerine dikkat çekerek bireyin önemini, “Devlet hakkı diye hiçbir kavarama rastladınız mı. Ben hukukçuyum ve rastlamadım. Ama insan hakkı var. Birey hakkı var. Bu; sosyal haklar, ekonomik haklar ve siyasi haklar gibi kategorilere ayrılabilir. Devletin hakkı olmaz. Devletin ödevi ve görevleri var. Onun için biz Osmanlı Devleti'ni vareden Şeyh Edebali'nin, Osman Gazi'nin ‘İnsanı yücelt ki devlet yücelsin' özdeyişine vurgu yapmak istedik. Bu vurgularımız boşuna değil” şeklindeki sözleri ile açıkladı.
"ANA DİL ANANIN DİLİDİR"
Bakan Hayati Yazıcı, insanların ana dilini özgürce kullanabilmeleri gerektiğini vurgu yaparak, “Ana dil. Ne demektir Ana adil ? Ana dil diyoruz. Neye diyoruz ana dil. Ananın dili. Ana dil diyoruz ya ana dili, ana dil. Devletin resmi dili olur. Yazışma dili olur. Ama adamın ana dili başka ise ne yapalım. Bunları konuşamıyorduk. Bunları birileri istismar ediyordu. Bu konuda çok kararlı bir duruş içerisindeyiz” dedi.
PKK militanlarının sınırdışına çıkışına getirilen eleştirileri Karadeniz fıkralarına benzeten Bakan Hayati Yazıcı, girişlerinin hukuksal olmadığı gibi çıkışlarında da hukuk aranmaması gerektiğinin altını çizdi. Yazıcı “Şimdi diyorlar ki çıkıp gidecekler. Daha öncede demiştim ‘Bunlar ya silah bırakacaklar ya da silahtan arındırılacaklar'. Birisi size silahı almış doğrultmuş siz onunla ne konuşacaksınız. Konuşmanın ölçüsü, yordamı olması lazım. Öyleyse bunlar ülkeyi terk edecekler. ‘Vay efendim bunlar nasıl terk edecek'. Temel - Dursun fıkrası çok. Ya bunların gelişinin hukuku var mı ki gidişlerinin hukukunu soruyorsunuz. Adam çıkıyor dağdan geçerek Türkiye'ye geliyor. Girişinin hukuku yok. Legal değil. Çıkışının hukukunu soruyorlar bize. Bu nasıl gelmiş ise öyle gitsin. Burada güvenlik güçlerini korkutmaya yönelik ‘bak ilerde şu olur, sorulur hesabını veremezsiniz' Benim bu konuda ki görüşüm şu. Bunu hukukçu kimliğim ile ifade ediyorum. Güvenlik kuvvetlerinin görevleri genelde ikiye ayrılır. Elbette ki güvenlik güçlerimiz bu güne kadar devletin en önemli görevlerinden bir tanesi olan vatandaşının yaşam hakkını koruma bağlamında görevlerini imkanlar ölçüsünde harfiyen icra ettikleri kanısındayım. Bu olayın özelinde baktığımızda güvenlik güçlerinin görevi ikiye ayrılır. Birincisi yakalama ikincisi ise önleyici görevdir. Suç işleyen birisi varsa onu yakalar ve adalete teslim eder. Diğeri ise yaşam hakkını korumak için suç işleyecek birileri varsa, yaşam hakkını korumak için önceden onunda daha altı düzeydeki bir fiili önleyici görev kapsamında tolere eder” şeklinde konuştu.
Yazıcı, anayasa yapmanın milletin tekelinde bir hak olduğunu belirterek, “Anayasa yapmak millete ait olan ve tekel bir haktır. Peki bu güne kadar millet bu tekel hakkını kullanabilmiş midir. Beş anayasamız var. 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982. Hiç birini millet yapmamıştır. 1961 ve 1982 anayasalarını darbeciler yapmıştır. Millet ilk kez kendi tekel hakkı olan anayasa yapma ortamına kavuştu” ifadelerini kullandı.