Risale-i Nur tam serbest olsa, rahmet dahi tam olacak

Risâle-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı. İnşaallah, yakında benim de risâlelerim iade edilecek, tam serbest ve intişârı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.

Risale-i Nur tam serbest olsa, rahmet dahi tam olacak

Şimdiye kadar çok tecrübelerle, Risâle-i Nur’un serbest intişarıyla belâların ref’i ve ona ilişmek ve susturulmakla belâların gelmesi sabit olmuş, hatta mahkemede ispat edilmiş. Anlaşılıyor ki, bu bahar fırtınasında iki haricî, iki dahili dört cereyan, herbiri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa’ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşâallah yakında ref olur.
Emirdağ Lâhikası, Mektup No: 171, s. 200
***
Beşinci nokta: Risâle-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emareler ve çok hadiselerle tebeyyün etmiş. Hatta Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sure-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risâle-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risâle-i Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risâlelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.
Altıncı nokta: Yağmursuzluk bir musîbettir ve cezâ-yı amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve Sünnet-i Seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatın tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ etmek ve duâ ve o hâle mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.
Hem böyle umumî musîbetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekserî (kısm-ı azamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur.

Biz Risâle-i Nur şakirtleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risâle-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte, Denizli’de mahkemeye verilen cüz’î bir kısım Risâle-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zatlar yazmaya başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risâle-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı. İnşaallah, yakında benim de risâlelerim iade edilecek, tam serbest ve intişârı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.
Emirdağ Lâhikası, s. 32-33
***
Risâle-i Nur’un vasıta-i neşri olan Üstadımızın camii, Barla’da seddedildi. Risâle-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyac-ı şedîd oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultan’dan itibaren, bir daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak duâ ediyordu. Sonra dedi ki:
“Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmiyor. Öyleyse, madem Kur’ân’ın itabı var. Yâsin Sûresini şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”
Barla Lâhikası, s. 7