"Piyasalar, kredi derecelendirme kuruluşlarından daha önce krizi görüyor"

Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini Numan Kurtulmuş’tan devralan Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Ak Parti genel başkan yardımcısı Dr. Mehmet Muş, gelişmeleri değerlendirdi.

genc yasta ekonominin dumenine ortak oldu

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yeni kabinesini kurmasıyla birlikte Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş’tan Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini devralan Ak Parti İstanbul Milletvekili Dr. Mehmet Muş göreve geldikten sonra ilk röportajını haber7'ye verdi.

32 yaşında ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcılığı gibi çok kritik bir göreve getirilen Muş, gece gündüz demeden yoğun bir tempo içerisinde oturduğu koltuğun hakkını vermeye çalışıyor.

24 yaşında Ak Parti İstanbul Gençlik Kollarında Yönetim Kurulu Üyesi olarak siyasete atılan ve 2011 yılında İstanbul 3. Bölgeden milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin en genç milletvekillerinden biri olan Muş, TBMM’de Plan Bütçe Komisyonu üyeliği, MKYK üyeliği ve NATO Parlamenter üyeliği gibi birçok farklı görevde de yer almış.

Mehmet Muş'la yapılan röportaj'dan;

Çok genç yaşta Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmanızdaki en büyük etken sizce neydi?

Allah’ın takdiri. Biliyorsunuz Allah’ın kader çizgisi bellidir. Bende tüm samimiyetim ve inancımla bana yüklenen sorumluluklar dâhilinde mücadele etmeye çalışıyorum.

Ciddi bir görevi devraldınız… Neler hissediyorsunuz?

Tabi görevin ciddiyetinden dolayı çok büyük sorumluluk taşıdığımı biliyorum. Partimizin, Türkiye’yi daha müreffeh hale getirmek için belirlediği belli hedefleri var. Bizde bu amaca yönelik olarak çalışmalarımızla partimizin koyduğu hedeflere ulaşılma noktasında yoğun bir tempo ile çalışıyoruz.

Arada sırada da olsa endişelendiğiniz oluyor mu?

Açıkçası temponun yoğunluğu endişelenmeye vakit bırakmıyor. Endişe yerini daimi bir heyecana, azimle çalışma isteğine bırakıyor.

Sizce Türk ekonomisi yapı itibariyle nasıl bir konumda?

İktidarı devraldığımızda mali disiplin anlamında çok ciddi sorunlarımız vardı. İktidarımız sürecinde kamu maliyesi noktasında çok önemli başarılar elde ettik. 

Büyüme ve borç yükü noktasında da çok büyük performanslar gerçekleştirdik. Dünya üretiminden, hasılasından aldığımız pay 2002 yılında yaklaşık %0,60’larda iken 11 seneden biz bu oranı yaklaşık iki katına çıkardık ve bu oran 2013 yılı sonu itibari ile %1,12 seviyesine çıktı. İnanıyorum ki ekonomik başarılarımızı küçümseme gayretinde olanlara bu oranlar gerekli cevabı veriyordur.  Demek ki, pazar payımızı 11 yılda yaklaşık 2 katına çıkardık.

25 dönüşüm programı kapsamında önümüzdeki süreçlerde yapacağımız yapısal reformlarla ciddi üretim kapasitesi ve verimlik artışı sağlayacağız.

Size göre Türk ekonomisinin en büyük sorunu ne?

Yakın dönem planlarımızın hepsinde öncelikli olarak belirttiğimiz konu, hepimizin de malumu olduğu üzere cari işlemler açığıdır. 2014 yılında bu yönde çok olumlu sonuçlar elde ettik. Önceki orta vadeli planımızda, %6,4 olarak hedeflediğimiz cari açığın milli gelire oranı, çok büyük olasılıkla %5,7 olarak gerçekleşecek. Şunu da görmek gerekir, bizim enerji kaynaklı bir cari açığımız var. Enerji hariç cari açık rasyolarına baktığımızda denk ödemeler dengesi olduğunu görüyoruz. 2000 yılı sonrası petrol fiyatları ve bizim enerji talebimiz önemli oranda arttı. Petrol fiyatları bir ara 145$’ları aştı, şimdi ise 83$ civarlarında. Bildiğiniz gibi bu tutar 2002 yılında 25$ civarlarında idi.

10. Kalkınma Planı kapsamında 25 öncelikli dönüşüm programı belirledik. Bunlardan en önemlilerinden biri de yerli kaynaklarla enerji üretimidir. Böylece yapacağımız enerji yatırımları ile cari açığı daha makul seviyelere çekebiliriz.

Tabi bunlara ek olarak 25 dönüşüm programımızın içinde tasarruflarımızı artırmaya, ithalata bağımlılığımızı azaltmaya, ileri teknoloji üretimimizi artırmaya yönelik öncelikler belirledik.

İmalat sanayi ile konut sektörü arasında oluşan polemiği nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnşaat sektörü sanayiden kopuk bir sektör değildir. İnşaattaki canlılık bir çok başka sektörü harekete geçirir ve bu sektörlerde ağırlıklı olarak kendi katma değerlerimiz ile üretim yapıyoruz. Bu yönü ile inşaat sektörünü çok önemsiyorum.

Sanayiye ve üretime yönelik önemli yatırım teşviklerimiz var ve bunlar daha da geliştirilebilir. 25 öncelikli dönüşüm programında da üretimin verimliliği ve yerli üretim noktasına önemli vurgular yapılıyor.  Son olarak konut sektörünü ve imalat sektörünü birbirlerine alternatif sektörler olarak değil de, tamamlayıcı sektörler olarak gördüğümüzü belirteyim.

Gelecekte ne gibi reformlar hayata geçirilecek?

Sayın Başbakanımızın bir kısmını açıkladığı, 25 öncelikli dönüşüm programı kapsamında 1250 eylem planı bizim bundan sonraki yol haritamız olacaktır. Hem üretime yönelik hem makroekonomik istikrara yönelik hem de insanımızın hayat şartlarını iyileştirmeye yönelik reformlar olacak bunlar. Göreceksiniz ki bu reformlar hayata geçirildiğinde daha üretken bir Türkiye’ye, daha sağlam bir ekonomiye ve daha müreffeh bir topluma sahip olacağız.

Sizce Türkiye’nin büyümesi birilerini rahatsız ediyor mu?

Tabi ki son 10 yılda Türkiye ekonomisinin büyüme başarısından, bazı çevreler rahatsız. Üretmeden kar ettikleri, elde ettikleri yüksek faizlerle paralarına para kattıkları dönemler bitti. O günlere geri dönemeyeceklerini anladılar.  Spesifik olarak, faiz lobisi diye nitelediğimiz çevre bunlar.

Buna ek olarak, Türkiye büyümesinden rahatsız olan uluslararası bazı odaklarda var.  Çünkü güçlü bir Türkiye demek çevresinde daha fazla söz sahibi bir Türkiye demek. Muhakkak uluslararası bazı odaklar, bu durumdan rahatsızlar.  Mega projelerimize yönelik saldırıları da bu zaviyeden okumak lazım.

Son birkaç yıldır üst üste yaşanan kaotik gelişmelerin arka planında sizce ne vardı?

Burada eski Türkiye sevdalılarının ve uluslararası bazı odakların, 2011 seçimlerinde yaşadıkları hayal kırıklıklarını iyi anlamak lazım.  Anladılar ki; millet varken biz bunları deviremeyeceğiz. Millet bunlara teveccühü azaltmıyor, aksine çoğaltıyor. Bu sebeple, önce 7 Şubat MİT krizi ile yapacakları kirli operasyonlara karşı milli bir tutum alacak olan istihbarat teşkilatını devre dışı bırakmak istediler. Sonra gezi olayları süreci ile sonradan Mısır’da yaptıkları darbenin aynısını yapmaya çalıştılar. Sonrada devletin kılcal damarlarına sızmış, bir gün devlete, millete hainlik yapacağı gün için pusuda bekleyen bir taşeron örgüt ile, iftiralarla, algı operasyonları ile milli iradeyi baş aşağı edebileceklerini zannettiler. Hamdolsun, Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı. Bu kirli operasyonların arkasında da, az önce ifade ettiğim Büyüyen Türkiye’nin neler yapabileceğinin korkusu var.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye yönelik tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının daha somut veriler üzerinden daha objektif değerlendirme yapmaları gerekir. Derecelendirme kuruluşlarının geçmiş performanslarına baktığınızda göreceksiniz ki, hiçbir ekonomik krizi önceden notlayamamışlar. Piyasalar krizi kredi derecelendirme kuruluşlarından daha önce görüyor. Devletler veya şirketler piyasalardan fon toplayabilmek için kendilerini notlandırmak adına bu kuruluşlara ücret veriyorlar ve bütün bilgilerini sunuyorlar. O kadar bilgiye rağmen krizi piyasalardan sonra görmesi anlaşılabilir bir durum değil. Bu kredi kuruluşlarından biri krize giren 15 ülkeden 12’sine, bir diğeri ise 13 ülkeden 11’ine kriz öncesi yüksek not vermişler. Asya krizini es geçtiler, 2008 küresel krizini es geçtiler, Avrupa’da krize giren ülkeleri es geçtiler. Üstüne üstlük ani not düşüşleri ile krizleri daha da derinleştiriyorlar, içinden zor çıkılacak hale getiriyorlar. Birde böyle bir zararları dokunuyor dünya ekonomilerine. Düşünebiliyor musunuz 2011 yılında krize giren Yunanistan ile Türkiye’ye aynı notlamayı yapıyorlar.

Bu kredi derecelendirme kuruluşları devamlı cari açığın finansmanı ve enflasyon sıkıntılarını ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorlar. Ama şunu açıklayamıyorlar “ Küresel kriz döneminde, likiditenin en sorunlu olduğu dönemde bile Türkiye cari açığı nasıl kolayca finanse edebildi?”. O zaman demektir ki Türkiye’nin kredibilite sorunu yok. Bunu devamlı büyük bir kırılganlıkmış gibi önümüze getirmenin bir anlamı yok. Ben Türkiye’nin şu anki notlamasından daha iyi bir nota sahip olması gerektiğini düşünüyorum.

Merkez Bankası’nın faiz kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Küresel kriz sonrası, dünyada merkez bankalarının sadece fiyat istikrarını merkeze alan görev tanımı sorgulanmaya başlandı. Hatta Amerikan Merkez Bankası, enflasyonun %2,5’in üzerine çıkmaması şartıyla işsizlik oranı %6,5’in altına inene kadar parasal genişlemeye devam edeceğini açıklaması ile “işsizlik hedeflemesi” yaptığını görüyoruz. İngiltere Merkez Bankası “Parasal ve finansal istikrarın sağlanması yoluyla Birleşik Krallık halkının refahının desteklenmesi” temel amacına sahiptir. Aynı şekilde Merkez Bankamızın da eş zamanlı olarak ekonomik büyümeye ve istihdama da odaklanması gerektiğini düşünüyorum.

2023 hedeflerinde sapma olacak mı?

Şu bir gerçek bizde dahil gelişmekte olan ülkeler, kriz öncesi büyümelerinin aşağısında bir büyüme seyrediyorlar. Türkiye ekonomisi, çok önemli bir eşikte. Onun içindir ki 10. Kalkınma Planı kapsamında belirlediğimiz 25 öncelikli dönüşüm programı ve bunların alt kırılımları olan 1250 eylem planımız, 2023 hedeflerinin tutturulması noktasında çok büyük öneme sahiptir. Yapılacak reformlar sonrası göreceksiniz Türkiye ekonomisinin çehresi değişmiş ve yüksek gelirli ülkeler arasına girmede büyük mesafeler kat etmiş olacak.

kenan.biter@haber7.com

Kaynak : Haber7

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir